SON EKLENENLER
latest

15 Kasım 2022 Salı

Hastalar Risalesi ilacım oldu

   
   

MUSTAFA ÇALIŞAN

 

ŞİMDİ anlatacaklarım, benim kısa ama uzun hikayemin mütemmim cüzüdür.

Hayatımın son yıllarında önemli denebilecek hastalıklara muhatap oldum. Halen tedavi sürecinde olduğum parkinsonizm ile tanıştım. Sahip olduğumu sandığım nimetler elimden gidince bazı şeyleri daha iyi idrak etmeye başladım. Bunlardan en önemlisi konuşma kabiliyetimi yitirmemdi.

Kendimde en çok güvendiğim, hatta gurur duyduğum beceriydi güzel konuşmak. Bu konuda dersler ve eğitimler verirdim. Mikrofonu elime alınca adeta bülbül gibi şakırdım. Her zeminde ve mecliste çok rahatlıkla konuştum. Bilenler bilir, bir çok toplantının sunumunu ve yönetimini yaptım ve bu sahada hep takdir topladım, tebrikler aldım, aranan isim oldum.

Ne zaman ki bu hastalıkla imtihan olmaya başladım, işte o zaman benim olmayan şeylerin sahibi gibi davranmanın kaç bucak olduğunu anladım! Sahibim olan Yaratıcı bana adeta ders verdi; “Ey insan, sen kendine malik değilsin” dedi.

Ve o güzelim sesim soluğum, konuşmam gitti!

Ve hamd olsun ki aklım başıma geldi.

Dahası da var.

Bir zamanlar merdivenleri ikişer üçer çıkan, gece gündüz koşan ve koşturan bir adamken, muhatap olduğum bu hastalıkla neredeyse yürüyemez hale geldim. Yine Yaradanıma döndüm ve nihayetsiz şükrettim aklımı yeniden başıma toplama imkânı verdiği için..

Kendime bir çare ve rehber aramaya başladığımda, sağlığımda olduğu gibi, hastalığımda da imdadıma üstadım Bediüzzaman'ın Hastalar Risalesi yetişti. Bu risale öyle muhteşem bir eser ki, Üstad Hazretleri sadece Hastalar Risalesini yazsa idi yine de onun Bediüzzaman olmasına yeterdi.

Aman ya Rabbi! Bu ne büyük hazine, ne müthiş bir reçete, o ne harika bir eser ki, tüm dertlere derman oluyor!

Yıl 1995, bundan 25 sene öncesi, Cerrahpaşa Üniversitesinin unutulmaz psikiyatri hocalarından Prof. Dr. Ayhan Songar merhumla çok iyi diyaloğumuz vardı. Kendisi merhum Bekir Berk ağabeyin yakın dostu ve arkadaşıydı.

Geceleri geç vakte kadar Laleli’deki muayenehanesinde hastalarla meşguldü.

Bir ziyaretimde masasının çekmecesinde çokça Hastalar Risalesi gördüm. Sordum, “Hocam bunlar nedir?” diye.

“Bunları ben reçete olarak veriyorum bazı hastalarıma,” dedi. “Özellikle çaresiz kalanlara ilaç yerine bunları veriyorum. Ve çok olumlu neticesini aldım.”

Evet, Hastalar Risalesi tam da bana göre imiş. Bu gerçeği 25 sene sonrasında ancak anlayabildim: ancak başıma bu sıkıntılar gelince.

Üstad Hazretleri bu eseri 90 yıl öncesinde 1930’da telif etmiş. Ama ben iddia ediyorum ki, Hastalar Risalesi kadar hiçbir eser insana hastalığı böylesine sevdirmez! O incecik kitaptan aldığım kocaman derse binaen hastalık hakkındaki düşüncelerimi özetle şöyle beyan edebilirim:

HASTALIK, insan ruhu için bir büyük şifadır. Dertlere dermandır. Rahmettir.

Eğitimdir. Arınmadır. Sabırdır. Şükürdür. Dikkatle bakan için nimettir.

Anlamadır. Algıdır. Bulmadır. Buluşmadır. Temizlenmedir. Hakikati bulma çabasıdır.

Ölümü idraktir. Ölümle yüzleşebilmek, onu sevimli görebilmektir.

Sabır ve tahammüldür. Şikayet sarmalından çıkmaktır.

Gurur ve kibri, gafleti, enaniyeti, benliği sıfırlama şansıdır.

Cüz’i iradeden külli iradeye yol almaktır.

“Bu da geçer ya Hu!” diyebilmek ve hastalığın yüzüne gülebilmektir.

“Neden ben? Ben bunu hak etmedim” duygusunu SABIR ve ŞÜKÜR anahtarı ile yenerek ruhumuzu manevi detoks ve arınma yolunda günahlardan temizlenme fırsatıdır.

Milyarlara hükmeden, ya da onlarca otomobili olup da bunu kullanamayan, bir tansiyona hükmedemeyen acizlerin, kudreti ve zenginliği yüceler yücesi Yaratıcı’da bulma haritasıdır.

İşte bu sebeplerle ben hastalığımdan razıyım. Tıpkı sağlığımda olduğu gibi hastalığımda da beni nimetlerine boğan, açık bir zihin, halen çalışan bir hafıza, kendi ihtiyacımı görebilme dirayeti, çoluk çocuğuma da sıhhat ve afiyet veren Rabbimden razıyım. Bunları neden anlatıyorsun diyeceksiniz. İsterdim ki Rabbimin nimetlerini fark etmek için bu kadar gecikmemiş olayım. Belki sizler de kendi hayatınıza dönüp bakar, nelerden razı olduğunuzu bir kez daha gözden geçirmek ihtiyacı duyarsınız…

***

Mustafa Çalışan'ın bundan önceki yazısı: 

13 Kasım 2022 Pazar

Hayatın en büyük gerçeğiyle bir yüzleşme




Bizi hayatın en önemli gerçeği ile yüzleştiren âyetlerden biri daha 368. Kur’an Buluşmasının gündemindeydi.

UTESAV organizasyonuyla 12 Kasım Cumartesi sabahı gerçekleşen Buluşmada, En’âm sûresinin şu mealdeki 73. âyetini okuduk:

Gökleri ve yeri hak ile yaratan Odur. O “Ol” dediği gün herşey olur. Onun sözü haktır. Sûrun üflendiği gün de egemenlik Onundur. O görüneni de, görünmeyeni de bilendir. O Hakîm ve Habîr’dir.

Günlük hayatın koşuşturmaları arasında pek seyrek olarak hatırımıza gelen, ancak uzak olmayan bir gelecekte her birimizin adım atacağı âhiret âlemi, bu âyetleri okurken gözlerimizin önünde âdeta canlanıverdi.

Konuyla ilgili olan diğer âyetlerle beraber okuduğumuzda, bu âyetin her bir cümlesi bir başka âlemin kapısını açıyor ve imanlarımızı tazelendiriyordu.

Konuyla ilgili olarak yaptığımız incelemeler bizi özetle şu tesbitlere ulaştırdı:

Kâinatın ve içindekilerin yaratılış ve yaşayışları, hepsinin de sonsuz bir kudret ve hikmetle yaratılmakta olduklarını gösteriyor.

Sonsuzun karşısında ise herşey eşittir; büyük-küçük, kolay-zor söz konusu olmaz. Allah Teâlâ için bir şeyi yaratmak da, bütün âlemleri yaratmak da sadece onun yaratılışını dilemek kadar kolaydır. Kur’ân-ı Kerim bu kolaylığı “göz açıp kapamak, ol demek” gibi ifadelerle belirtmiştir:

Gayb ve şehadet âlemlerini herşeyiyle bilmesi, Onun ilminden hiçbir şeyin gizli kalmaması anlamını taşır. Diğer sıfatları gibi Allah’ın ilim sıfatı da sonsuz olduğu için, büyük-küçük, gizli-açık, olmuş-olacak hiçbir şeyin Ondan gizli kalamayacağı açıktır.

Ancak bizim bu konudaki bilgimiz, bir ansiklopedik bilgi gibi kitap raflarında saklanacak bir bilgi değildir. En gizli hallerimizin dahi Onun ilmi dahilinde cereyan ettiğini bilmek başka, bu bilginin şuurunda olarak yaşamak başka şeylerdir. Kur’ân-ı Kerim, diğer iman konuları gibi bu konuyu da tekrar tekrar ve çeşitli yönlerden dikkatimizi sunmak suretiyle, onu dikkatle okuyanlarda işte böyle bir şuuru bizde yerleştiriyor.

Sûr ile ilgili olarak âyet ve hadislerde fazla ayrıntı olmayışının sebebi, bizim için gerekli olan bilgilerin bu ayrıntılarda olmayışıdır. Ne kadar tasvir de edilse, benzeri olmadığı için bu tasvirler bizim için çok fazla anlam taşımayacağı gibi, konunun en hayatî yönlerinden dikkatlerimizi uzaklaştıracağında da şüphe yoktur. Bu konudaki âyetleri ve sahih rivayetleri okurken dikkatimizi yoğunlaştırmamız gereken şey, o günü mutlaka yaşayacak olmamız ve o gün için her an hazırlıklı bulunmak olacaktır. Ayrıntıların bu hedeften bizi uzaklaştırmasına müsaade etmemeliyiz.

Hakîm olan ve herşeyi hikmetli bir şekilde yaratan Allah’ın insanları ebediyete yönelik yeteneklerle donatılmış bir halde bu fâni âleme göndermesi, yolculuğumuzun asıl hedefinin bu dünya değil, ebedî bir âlem olduğunu gösterir.

Allah’ın Habîr olması, Onun gizli-açık, büyük küçük, olmuş-olacak herşeyden haberdar olduğunu bildirir. Alîm isminden farkı, gizli ve batınî şeyleri vurgulaması olarak açıklanmıştır (İmam Gazalî). Ancak bu bir başkasının Ona haber vermesi suretiyle edinilen bir bilgi olmadığı gibi, değişen bir bilgi de değildir. Bilâkis, O, kullarına dilediği şeyi haber verir; bu da Habîr isminin bir tecellîsi olarak tarif edilmiştir (Fahreddin Razi).

En’âm sûresinin 73. âyetini okuduğumuz 368. Kur’an Buluşmasına ait video kaydını buradan izleyebilirsiniz:


  

Kur’an Buluşmaları Cumartesi sabahları MÜSİAD’ın Çobançeşme’deki genel merkezinde gerçekleşiyor. Buluşmalar, sabah 7:00-7:30 arasında simit, peynir ve çaydan meydana gelen kahvaltı ikramından sonra 7:30-8:30 arasında sunum ve 8:30-9:00 arasında soru-cevap şeklinde cereyan ediyor ve canlı olarak https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden yayınlanıyor.