Mucize arayan hayatın kendisine baksın

    
En'am sûresinin 109-111. âyetlerini okuduğumuz 389. Kur'an Buluşmasının özeti ve video kaydı.

İnkârcıların iman etmek için öne sürdükleri mucize isteklerine Kur’ân’ın verdiği cevap, onları hayatın olağan akışı içindeki harikulâdeliklere yönlendirmek idi. UTESAV organizasyonuyla düzenlenen 389. Kur’an Buluşmasındaki gündemimiz de En’âm sûresinin bu konuyu ele alan 109-111’inci âyetleri idi:

Kendilerine bir âyet / mucize gelirse sana iman edeceklerine dair var güçleriyle Allah’a yemin ettiler. De ki: Âyetler / mucizeler Allah katındadır. Âyet / mucize geldiğinde de onların iman etmeyeceğini nereden bileceksiniz?

Biz onların kalplerini ve gözlerini çeviririz de onlar, daha önce inanmadıkları gibi, yine inanmazlar. Ve onları azgınlıkları içinde bırakırız; öylece bocalayıp dururlar.

Biz onlara melekleri indirsek, ölüler onlarla konuşsa, karşılarında bütün varlıkları bölük bölük toplasak, Allah dilemedikçe, onlar yine iman edecek değillerdir. Lâkin onların çoğu bunu bilmez.

Kur’ân’ın bu cevaplarında, bize hayatın bütün alanlarında yol gösterecek önemli ilkeler ders veriliyordu. Biz de konunun bu yönü üzerinde yoğunlaştık.

Müzakerelerimizde yaptığımız tesbitler başlıca şu noktalar etrafında düğümlendi:

Nice yeminlerin ardında nice yalanlar yatar. Sadece söze bakarak insanlara güvenmeyin; yeminleri ne kadar güçlü ve vurgulu olursa olsun, iş icraata geldiğinde sözlerin bir tarafa atıldığı durumlarla karşılaşabilirsiniz. Nitekim münafıkların başlıca özellikleri yalan söylemek, sözünden dönmek ve yeminlerini kalkan yaparak insanları kandırmaktır.

Herkesin ister istemez inanmak zorunda kalacağı deliller, imtihan şartlarını ortadan kaldırır ve dünya hayatının hikmeti kaybolurdu.

Mucize göstermek ne peygamberlerin, ne de başkalarının elinde olan bir şey değildir. Bu ancak Allah’ın dilemesiyle olur. Başkalarının hiçbir tesiri karışmaz.

Mucizeler hakkı ortaya çıkarmak, peygamberleri desteklemek, iman edenleri / edecek olanları tatmin etmek, inkâr edenleri de sakındırmak içindir; inkârda ısrar edeni imana zorlamak için değildir / imana zorlayıcı şartlarda zaten iman makbul olmaz.

İnkârcıların istekleri hep olağanüstülükler etrafında dönüyor. Kur’ân ise dikkatleri “olağan” işlere yönlendiriyor. Çünkü asıl deliller ve en güçlü kanıtlar, her gün içli dışlı yaşadığımız olaylarda ve eşyalardadır. Bizi aldatan ise, olup bitenlerin sessizce, yüksek fiyatlar istemeksizin, “kendiliğinden” denebilecek bir rahatlıkla cereyan etmesidir. Dikkatli bir tefekkür, bütün bu “doğallıkların” ardında yatan birbirinden büyük mucizeleri gözlerimizin önüne serecektir.

Allah Teâlâ bizim dikkatlerimizi içinde yaşadığımız dünyaya çevirmek suretiyle, bizi Onun rızasına kavuşturacak şeylerin bu dünyada, bu hayatta, bu hayatın olağan akışı içinde yer aldığını göstermiş bulunuyor. İnkârcılar her ne kadar bu inceliği takdir etmekten geri kalsalar da, Kur’ân ile haşir neşir olan mü’minlerin bu mânâlardan uzak bir hayat sürmesi doğru değildir.

En’âm sûresinin 109-111. âyetlerini okuduğumuz 389. Kur’an Buluşmasına ait video kaydını buradan izleyebilirsiniz:

UTESAV’ın Kur’an Buluşmaları Ramazan müddetince yine https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden, aynı günde (Cumartesi), saat 18:00-18:45 arasında canlı olarak izlenebilecek.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an mealleri din eğitiminde baş köşeyi almalı

Raşid Halifelerde iman-amel bütünlüğü