SON EKLENENLER
latest

23 Ocak 2023 Pazartesi

60 yaşında yürümek

   

Tedavi olunuz, Allah her hastalığın şifasını da yaratmıştır.

Hz. Muhammed (s.a.v)

    

MUSTAFA ÇALIŞAN

   

İnsan, el kadar bir bedenle doğar. Bir karış boyundaki bedenine pantolonlar, zıbınlar giydirmeye korkar anneler. Parmak boyunda ayakların büyümesi, kemikleşmesi, yürümesi çok zaman alır diye düşünülür. Öyle ya; yeni doğan taylar, ceylanlar, aslanlar kalkıp yürüyüverirken insanoğlu battaniyeler içinde aylarca bekler. Aradan zaman geçer. Herkes, minik bebeğin ilk adımını kollar. Annesi, babası, büyük annesi, dedesi, teyzesi, halası…

 Sanki kendisi için küçük, insanlık için büyük bir adım atacak! Nitekim düşe kalka, tutuna tutuna, korka korka yürümeye başlar küçük insan. Adımlarını sıklaştırdıkça, yürümenin hazzını ilk kez keşfeder.

Sonra bu hazzı unuturuz. Her gün yaptığımız, kolayca yaptığımız, sıradan bir eyleme dönüşür yürümek. Genç oluruz, yürümek yetmez, koştururuz. Meşgul yetişkinler olmuşsak eğer, koşturmaya devam ederiz; işten işe, başarıdan başarıya.

Yaş alırız. Artık koşturmak fazla gelir. Ağır adımlarla devam ederiz yürümeye. Fakat adımlarımız kendinden emin, tecrübeli adımlardır artık. Sonra bir gün, eğer onu kaybedersek, bir ömür boyu bize lütfedilmiş olan bu nimetin kıymetini düşünmeye başlarız.

Benim için öyle oldu. Ne zaman ki dizlerimin bağının çözüldüğünü, bastığım zeminin altımdan kaydığını hissettim… Ne zaman ki yürüyememeye başladım. En önemlisi de, ne zaman ki dizimi büküp alnımı secdeye koyamadım! O zaman anladım.

Şimdi, 60 yaşından sonra yürümeyi yeniden öğreniyorum. Yeniden keşfediyorum adım atmayı. Biz torunların ilk adımlarını nasıl heyecanla beklemişsek, çoluk çocuk da benim adımlarımı alkışlıyorlar heyecanla.

“Hadi baba… Çok iyi gidiyorsun, bak ne güzel yürüyorsun!”

Hastanenin buz gibi soğuk ameliyathanesinin uyandırma odasında kendime gelip gözlerimi açtığımda vücudumun her yerinin ağrıdığını hissettim. Odama çıktığımda başucumda eşim, kızlarım, damatlarım; yedi yaşındaki torunumun başucuma asılı yazısı ile göz göze geldim:

“Büyükbaba seni çok seviyorum.”

Derken saatler geçmeye başladı. Ağrılar, acılar, sancılar o kadar şiddetli idi ki; adeta ben bende değildim. İşte bu esnada baktım vücudumda bir şeyler eksik gibi. Eşime sordum dedim ki:

“Bak bakalım sol ayağım ve parmaklarım yerinde mi; duruyor mu?”

O da muzip bir şekilde ayak parmaklarımı tutarak: ‘’Buldum buldum’’ dedi. Hani Hoca Nasrettin’in yitiğini bulması misali çocuklar gibi sevindim…

Aradan sekiz saat geçince, iki tane erkek hemşire geldi. Ve dakikalarca uğraşarak küçük tuvalet yaptırmaya çabaladı.

“Benim böyle bir derdim yok. Siz ne istiyorsunuz benim tuvaletimden...”

 Cevap:

“Bu çok önemli… Hayati fonksiyonların çalışması buna bağlı.”

O zaman anladım ki, 60 yıldır yaptığım tuvaletler beni hayata bağlayan hiç bilmediğim faktörlermiş…

Ameliyat sonrası doktorlar “hadi bakalım yürüyüşe” dediler. Dört ayaklı yürüteç ile ilk egzersizlere başladık. İşte o zaman fark ettim yürüyebilmenin ne büyük bir mucize olduğunu…

Bir aydır yeniden kendi ayaklarımla yürüyebilmenin mücadelesi içindeyim. Rabbim beni affetsin, ben yürüyebilmeyi tabii bir hakkımmış gibi biliyormuşum.

60 yaşından sonra adım adım hayata yeni bir başlangıç yapmak muhteşem bir sevinç ve mutluluk kaynağı. Hele hele altı ayaktan önce dört ayağa, sonra bastonla üçayağa geçmenin ve en sonunda kendi ayaklarımla yeniden yürüyebilmenin hazzını yaşamak anlatılır gibi değil…

Bana göre dünyanın yedi harikası şöyle;

1)   Yürüyebilmek

2)   Görebilmek

3)   Konuşabilmek

4)   Duyabilmek

5)   Tadabilmek

6)   Hissedebilmek

7)   İnanabilmek

Bütün bunlar bana şairin şu mısralarını hatırlatıyor:

Yeniden düşmek cemre gibi toprağa
Yeniden haram etmek gece gündüz uykuyu
Yunus Emre gibi atsız pusatsız
Yeniden koşmak Allah yolunda…

Topal karınca yola çıkmış gidiyormuş.

Sormuşlar:

“Yolculuk nereye?”

Cevap vermiş: Kâbe’ye.

Demişler:

“Bu topal ayaklarla mı?”

Cevap vermiş:

“Yolum o yol. Niyetim bu.”

Biz de topal karınca misali Allah yolunun yolcusu olma niyetindeyiz.

 60 yaşında yeniden yürüyebilmenin hazzını yaşatan Rabbimden niyazım:

Alnımın yeniden secde ile buluşmasını lütfetmesidir.

Ahirete iman her şeyin başı

    
En'am sûresinin 92-94. âyetlerini okuduğumuz 378. Kur'an Buluşmasının özeti ve video kaydı
  
Geçtiğimiz hafta sonu gerçekleşen 378. Kur’an Buluşmasındaki ağırlıklı konumuz, kitaplara ve özellikle Kur’ân’a iman ile Allah adına yalan uyduranların âkıbeti idi.

UTESAV tarafından düzenlenen Kur’an Buluşmalarının bu bölümünde En’am sûresinin şu mealdeki 92-94. âyetlerini okuduk:

Bu da kendisinden öncekileri doğrulayan mübarek bir kitaptır ki, beldelerin anası ile onun çevresindekileri  uyarman için indirdik. Âhirete inananlar ona da inanırlar; onlar, namazlarına da dikkatle devam ederler.

Allah adına yalan uyduran, kendisine birşey vahyedilmediği halde “Bana vahiy geldi” diyen, yahut “Ben de Allah’ın indirdiği şeyin benzerini indireceğim” diyen kimseden daha zalim kim var? Sen o zalimleri can çekişirken bir görsen! Melekler ellerini uzatmış, “Haydi, çıkarın canlarınızı,” derler. “Bugün horlayıcı bir azapla cezalandırılacağınız gündür. Çünkü Allah hakkında gerçek dışı şeyler söylüyor ve Onun âyetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz.”

Kıyamet günü, tıpkı sizi ilk olarak yarattığımız gibi yapayalnız huzurumuza gelirsiniz. Dünyada size verdiklerimizi arkada bırakmışsınızdır. İbadetinizden pay sahibi zannettiğiniz şefaatçilerinizi o gün sizin yanınızda görmeyiz. Aranızdaki bütün bağlar kopmuş, Allah’a ortak saydıklarınız sizi terk edip ortadan kaybolmuştur.

Kur’ân-ı Kerim ve hadis-i şerifler ışığında yaptığımız değerlendirmeleri şu tesbitlerle özetledik:

·         Kur’ân kendisinden önce indirilmiş kitapları reddetmez; “Onlara değil bana inanın” demez.

·         Bu sebeple, Kur’ân’a iman etmek Kitap Ehli için zor olmamalıdır.

·         Evvelki kitapların bugün insanlık âleminde mazhar olduğu ilgi ve saygıda Kur’ân’ın da büyük bir payı olduğu şüphesizdir.

·         Âhirete iman, diğer bütün iman esaslarını da kendisinde toplar. Bu dünyada inanan ile inanmayan kimseler öldükten sonra bir muhasebeye tâbi olmazlarsa, iman edenlerle etmeyenler arasında fark bulunmaz, iman etmenin de, Müslümanlığın da bir anlamı kalmaz.

·         Âhiret var olduğuna göre, bu dünyada insanları âhiret hakkında uyaran bir elçi bulunmalı; insanlığın âkıbeti ile ilgili bu kadar mühim bir istikbal hakkındaki bilgi evrensel bir kitapla desteklenmeli ve açıklanmalıdır.

·         Kur’ân-ı Kerim âhireti sadece haber vermekle kalmaz, onun hakkında birçok açıklama yapar, âhiret menzillerini âdeta fotoğraf çekercesine tasvir eder, âhiret olaylarını gözümüzün önünde cereyan ediyormuşçasına bir canlılıkla anlatır.

·         Vahiy herkes için bağlayıcıdır; Allah’tan gelmiş ve Onun adına insanlara tebliğ edilmiştir. Vahiyden başka hiçbir şey böyle bir niteliğe ve bağlayıcılığa sahip değildir.

·         Allah’ın vahyettiği kullar ise her bakımdan insanlara örnek olacak şekilde üstün nitelikli, doğru ve güvenilir kimselerdir.

·         Allah’tan vahiy alan peygamberlerden başka bir kimsenin vahiy alma iddiasında bulunması ise, Allah adına yalan söylemek olduğundan, günahın ve zulmün en büyüğüdür.

·         Büyüklük taslamanın karşılığı, aşağılayıcı bir cezadır; Kur’ân-ı Kerim bunu açıkça ve tekrarla bildirmiştir.

·         Din konusunda ve Allah’ın kitabı hakkında bilmeden konuşmanın da âyetteki tehdide insanı yaklaştırabileceği dikkatten uzak tutulmamalıdır.

En’âm sûresinin 92-94. âyetlerini okuduğumuz 378. Kur’an Buluşmasına ait video kaydını buradan izleyebilirsiniz:


UTESAV’ın Kur’an Buluşmaları Cumartesi sabahları MÜSİAD’ın Çobançeşme’deki genel merkezinde gerçekleşiyor. Buluşmalar, sabah namazını takiben 7:10-7:40 arasında simit, peynir ve çaydan meydana gelen kahvaltı ikramından sonra 7:40-8:40 arasında sunum ve 8:40-9:10 arasında soru-cevap şeklinde cereyan ediyor ve canlı olarak https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden yayınlanıyor.