SON EKLENENLER
latest

3 Şubat 2023 Cuma

İmanlar çizilmesin


*

Bugünün toplum hayatında imanını çizdirmeden yaşayabilmek çok büyük bir dikkat ve beceri isteyen bir iş halini aldı


ÜMİT ŞİMŞEK


Yıllarca hergün İstanbul trafiğine çıkıp da arabasını çizdirmemek bugüne kadar kaç kişiye nasip olmuş bir ayrıcalıktır, bilemem. Fakat ondan çok daha zor olan birşeyi biliyorum:

Bugünün toplumu içinde bir hayat yaşayıp da imanını “çizdirmemek”…

Problemi daha da ağırlaştıran, imanımızın hasar gördüğünü çoğu zaman fark etmeyişimizdir. Arabasının boyasındaki ufacık bir çizik için hemen pasta-cilâ yaptırmaya koşan nicelerimiz var ki, ebedî hayatının yegâne sermayesi olan imanları hergün bir taraftan darbe yediği halde, bunu problem olarak dahi algılamıyor.

Buna karşılık, memlekette tek bir kişinin imanını sağlam bırakmamaya azmetmiş olan bir kısım mihraklar, hergün yeni bir kılığa bürünen tuzakları yolumuzun üzerine yerleştirmeye  devam ediyorlar.

***

Balkonuna bir kuşun yuva yaptığını sosyal medyada duyuran bir vatandaşın notuna, bir başkası “Ne mutlu size, bu iş için doğa sizi seçmiş” diye cevap veriyor! Bu cümleye imza atan bir kimsenin Müslümanlığına şahitlik edebilir misiniz?

Daha önce de, hatırlanacağı gibi, Müslüman memleketinde doğaya şükürler sunan bir ilânla malını satan firma, karşılaştığı onca tepkilere rağmen geri adım atmamış; yıllarca aynı duyuruyla ürününü satmaya devam etmişti. Belli ki bilerek bu işi yapıyor ve sonuç da alıyordu. Peki, bu ürünü bu kepazeliğe rağmen birkaç dakikalık menhus bir damak zevkinin hatırı için satın almaya devam edenler neyin sponsorluğunu yaptıklarını biliyorlar mı? Yahut, daha da kötüsü, bilmek istiyorlar mı?

Münhasıran Yer ve Gökler Rabbine ait olan şükrün mercii olarak doğa’nın gösterilmesi neredeyse yadırganmaz oldu. Artık “doğaya şükür” gibi sözler, birbirinden örnek alan insanların dilinde fütursuzca dolaşabiliyor. Şimdi ise, bunun bir adım ötesine geçilmiş, duaların mercii olarak da “evren” gösteriliyor. Eriştiği nimetler için şükran duygularını doğa’ya sunanlar, erişmek istedikleri nimetler için de evrene yöneliyor, dileklerini ona sunuyorlar. Ve, Allah’ın dualara cevap vereceğinden emin olan kullar gibi, onlar da evrene sundukları duaların mutlaka kendilerine kabul edilmiş olarak geri döneceğine dair bir tür “iman” besliyorlar.

***

“Bir ateistin en talihsiz ânı, şükretmek isteyip de şükredilecek birisini bulamadığı andır” diyor Dante Gabriel Rossetti. Doğayı, evreni karşılarına alıp onlara şükür ve dileklerini sunmak, onları bir nebze olsun rahatlatıyor olmalı. Toplum içinde alenen Allah’a şükretmekten ve Ona niyazda bulunmaktan sıkılanlar da belki bunu bir çıkış yolu olarak görüyorlardır, kimbilir?

Ne yazık ki, bu niyaz ve şükürler sadece belirli kişilerin şahsî tercihleri olmakla kalmıyor, medyada sistemli bir şekilde işlenerek toplum içinde yaygınlaştırılıyor. Bu konuda en önemli rolü de dizilerin üstlenmiş olduğunu anlıyoruz.  Bir dostumuz, “Şimdi evrene dua edelim” şeklindeki bir ifadeyi son zamanlarda en az dört beş defa muhtelif dizilerde işittiğini söyledi. Bu durum, evrenperestlik gibi bir itikadı halk arasında yaymak hususunda televizyon dizilerinin bir misyon üstlenmiş olduğunu göstermiyor mu?

***

Kurt gövdenin içinde ilerliyor, fakat bu bize bir rahatsızlık vermiyor. Çünkü tehlikeyi vaktiyle fark edip de ondan korunma yollarını araştırmış değiliz. Hoş, fark etsek de fazla birşey değişecek değildi. Tiryakisi olduğumuz bir diziyi veya zıkkımlanmaktan bir türlü vazgeçemediğimiz bir içeceği gözden çıkarmak, imanımızı tehlikeye atmaktan daha ürkütücü geliyor bize. Birileri de bizim bu zaafımızı çok iyi bildiği için, bizi yoldan çıkaracak ifadeleri ustalıkla beynimize çakıyor.

Evvelâ biz bu sözleri işite işite yadırgamaz oluyoruz. Daha sonra aynı sözler yavaş yavaş bizim lisanımıza da bulaşıyor. Bu safhaya geldiğimizde zaten hassasiyetlerimiz bütünüyle devre dışı bırakılmış olduğu için, işittiklerimiz veya söylediklerimiz, bizde herhangi bir alarmı tetiklemiyor. Derken, bir de bakmışsınız, o menhus sözler sıradan insanların konuşma ve yazışmalarında boy göstermeye başlamış bile!

Oysa dilde hafif, cezada çok ağır nice sözler var ki, hiç düşünülmeksizin ağızdan çıkar, sonra da sahibi için ebedî bir pişmanlık sebebi olur. Bunların başında imanı “çizdiren” sözlerin geldiğinde hiç şüphe yoktur. Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamayacağını açıkça ilân ettiği gibi (Nisâ, 4:48, 116), ebedî hayatın güvenliğini de “imanına şirk bulaştırmama” şartına bağlamıştır (En’âm, 6:82).

Bu kadarı, imanı çizdirmemeyi hayatın en önemli becerisi olarak görmek için yetmez mi?

***

Son Devir, Ağustos 2012

30 Ocak 2023 Pazartesi

Çekirdekten ağacı, geceden sabahı çıkarmak

  

En'am sûresinin 95-96. âyetlerini okuduğumuz 379.  Kur'an Buluşmasının özeti ve video kaydı

Ölüden diri, diriden ölü çıkarma, tohum ve çekirdeklerden canlı bir ağacı ve gecenin karanlığından sabahı çıkarma şeklinde her gün iç içe olduğumuz iki büyük mucize, 379. Kur’an Buluşmasının gündemiydi.

UTESAV organizasyonuyla gerçekleşen Buluşmada, En’am sûresinin şu mealdeki 95-96. âyetlerini okuduk:

Taneleri ve çekirdekleri yaran Allah’tır. O ölüden diriyi çıkarır; diriden ölüyü çıkaran da Odur. Allah işte budur. Nasıl oluyor da döndürülüyorsunuz?

Gecenin karanlığından sabahı yarıp çıkaran da Odur. O geceyi dinlenme için, Güneş ile Ayı da hesap için yaratmıştır.  Bu, kudreti herşeye üstün olan ve herşeyi hakkıyla bilen Allah’ın çizdiği kaderdir.

Bu âyetlerle birlikte bizi tefekküre davet eden diğer âyetleri de dikkate alarak yaptığımız incelemelerde başlıca şu sonuçlara vardık:

·         Hayat bir yoktan yaratıştır. Canlı vücudu cansız maddeleri bir araya getirilerek inşa edilir; ancak can / hayat bunların birleşmesiyle kendiliğinden ortaya çıkmaz.

·         Ölüm de hayatın yok olmasından ibaret bir edilgenlik durumu değil, başka bir varlık mertebesidir. Her ikisinde de çeşitli mertebeler söz konusudur.

·         Dünya gibi kâinat ölçeğinde çok küçük bir yer kaplayan bir gezegen üzerinde yaratılmış sınırlı miktarda maddenin çeşitli mertebelerdeki canlı-cansız varlıkların vücutlarında sayısız defalar gidip gelmeleri ve milyonlarca tür canlının vücutlarına girip çıkarak sayısız mucizelerin yaratılmasında istihdam edilmeleri, bu gezegeni muhteşem bir sanat galerisine çeviren bir ilim, irade, kudret, hikmet ve rahmet sahibini bize tanıtır.

·         Canlılarla ilgili bir mucizenin iki yönüne temas edilmektedir. Bunlardan biri, genetik programlarla ilgilidir. Taneler ve çekirdekler, bu programların kayıtlarını saklayan kudret ve hikmet eserleridir; bunlar yarılıp açıldığında, içindeki program işlemeye başlar ve toz kadar bir tohumun veya çekirdeğin üzerinde dağ gibi ağaçlar adım adım inşa edilir.

·         Köklerden yapraklara, çiçeklerden meyvenin tadına, rengine, kokusuna ve biçimine varıncaya kadar herşey ve her güzellik, inceden inceye ve sonsuz hikmetle düzenlenmiş olan bu programlara uygun şekilde gerçekleştirilir.

·         Bu mucize bir yerde değil, bütün yeryüzünün bağlarında, bahçelerinde, dağlarında, ovalarında, yüz binlerce bitki türünün sayısız bireylerinde aynı anda cereyan eder.

·         Yeryüzü, toprağın altındaki sayısız tohumlarda kayıt altına alınmış genetik programlara uygun şekilde süsünü takınır, çiçekler açar, meyveler verir, rengârenk güzelliklere bürünür.

·         Gaybî olarak / görmediği halde görmüş gibi bir kesinlikle Rabbine iman etmek üzere bu dünyaya gönderilen insana, Kur’ân, Allah’ı eserleriyle, fiilleriyle, o fiillerde ve eserlerde tecellîsini gösteren isim ve sıfatlarıyla tanıtır.

·         Böylece biz, Kendisini sayısız eserleriyle her an bize tanıtmakta olan Allah’ın eserleriyle ve tecellîleriyle dolu bir galerinin ortasında yaşarız. Burada gördüğümüz, bulduğumuz, yaşadığımız her şey bize Onu tarif eder.

·         Aynı fiil, tane ve çekirdeklerin sert kabuklarını yararak içinden canlı bitkileri çıkarırken, bir yandan da, gecenin zifirî karanlığını yararak onun içinden dünyayı aydınlatan ve canlandıran bir sabah çıkarıyor. Aynı fiil ve aynı sanat, mülkünün menzillerinden bir gezegenin toprağında öyle, atmosferinde böyle bir icraatta bulunuyor.

·         İşte, hiçbir benzeri olmayan Allah, bize Kur’ân’ın ve kâinatın eserleri ve fiilleriyle anlattığı Âlemlerin Rabbidir. Yere bakın, göğe bakın, bütün bunlarda olup bitenlere bakın; Onu ancak bu şekilde tanıyabilirsiniz. Burada her gördüğünüz şey, Onun hakkında bilginizi de, hayretinizi de, muhabbetinizi de arttıracaktır.

·         Allah’ı doğru şekilde tanımanın ve sahih bir iman ile Ona inanmanın yolu, Kur’ân ile kâinat kitabını beraberce okumaktan geçer.

En’am sûresinin 95-96. âyetlerini okuduğumuz 379. Kur’an Buluşmasına ait video kaydını burada izleyebilirsiniz:


UTESAV’ın Kur’an Buluşmaları Cumartesi sabahları MÜSİAD’ın Çobançeşme’deki genel merkezinde gerçekleşiyor. Buluşmalar, sabah namazını takiben 7:10-7:40 arasında simit, peynir ve çaydan meydana gelen kahvaltı ikramından sonra 7:40-8:40 arasında sunum ve 8:40-9:10 arasında soru-cevap şeklinde cereyan ediyor ve canlı olarak https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden yayınlanıyor.