Kayıtlar

Şubat, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

O, haksızlık karşısında hiçbir zaman susmadı

28 Şubat döneminde, Bediüzzaman ve Risale-i Nur’un zulüm karşısındaki tavrı ile ilgili olarak Akit gazetesinin Ümit Şimşek ile yaptığı ve 19-26 Temmuz 1998 tarihleri arasında sekiz gün süreyle tam sayfa olarak yayınladığı röportajın üçüncü bölümü. Ramazan Gözübüyük sordu, Ümit Şimşek cevaplandırdı:  – 3 – Bu durum, siyasete karşı olmasından mı kaynaklanıyor? Bediüzzaman için “siyasete karşıdır” diye bir şey söyleyemeyiz. Kendisinin bizzat katılmayışı başka birşeydir, siyasete karşı olmak başka birşeydir. Onun siyasete karşı olduğunu söylemek, hayatının bir bölümünü inkâr etmek olur. Bildiğimiz kadarıyla Kur’ân’da siyaset reddedilmiyor. Baştaki ölçüye dönelim. Bediüzzaman’ı anlamak için, ona Kur’ân’ın ışığında bakmak lâzım. Kur’ân siyaseti dışarıda bırakıyor mu? Bu mümkün değildir. Çünkü iman hadisesi, Allah’a hiçbir yerde, hiçbir şekilde ortak koşmamayı gerektirir. Bazı konuları Allah’ın—hâşâ—yetki sınırları dışına çıkardığınız zaman, ortada imandan geriye ne kalır? Bediüzzaman’ın iman

28 Şubat'ın Ebu Cehil bağlantısı

Resim
28 Şubat döneminin içinden geçerken, tepkilerimizi ortaya koyma çabası bazı orijinal buluşların ortaya çıkmasına da vesile oluyordu. Birgün aklıma “28 Şubat’ı Ebu Cehil’in doğum günü ilân etsek nasıl olur?” fikri düştü. Malûm gazeteler o gün geldiğinde darbenin yıldönümünü kutlarken, biz de “Ebu Cehil’i anma günü” tertipler, onun mel’anetlerini anlatırdık. Bu arada, onun yaptıkları ile başkalarının yaptıkları arasında bazı benzerlikler çıkarsa, ne yapalım, bunlar tarihî gerçekler! Tabii, Ebu Cehil’in doğum günü olarak tesbit ettiğimiz tarihin doğruluğunu sorgulayacak olanlar da çıkabilirdi; ama onları da “İnanmıyorsanız araştırın, doğrusunu siz bulun” diye savuşturmak çok zor olmazdı. Asıl zorluk, bu projeyi kabul ettirmekte çıktı. Kime bu konuyu açsam, alelacele konuyu kapatıveriyordu – 28 Şubat korkusundan ziyade Ebu Cehil korkusundan! En deli bildiğimiz insanlar bile bu konuyu açınca birden akıllarını başlarına alıyorlar ve “Olmaz öyle şey” deyiveriyorlardı. Bir kişi hariç: Abdurrah

Bütün çözümler Kur'ân'da

28 Şubat döneminde, Bediüzzaman ve Risale-i Nur’un zulüm karşısındaki tavrı ile ilgili olarak Akit gazetesinin Ümit Şimşek ile yaptığı ve 19-26 Temmuz 1998 tarihleri arasında sekiz gün süreyle tam sayfa olarak yayınladığı röportajın ikinci bölümü. Ramazan Gözübüyük sordu, Ümit Şimşek cevaplandırdı: – 2 – Bediüzzaman, talebesinin kendi kardeşine verdiği bu cevabı işitince bundan sevinç duyar ve Barla Lâhikasında yer alan bir mektubu kaleme alır. Bu mektubunda Bediüzzaman, Hulûsi Beye hitaben, “Abdülmecid’in ziyadesini ziyade görmekliğin beni ziyade memnun etti” der ve arkadan bir âyet-i kerimeyi nakleder. Bu âyette, Hazret-i İbrahim’in putperestlere “Siz Allah’a ortak koşmaktan korkmazken, ben mi sizin Allah’a ortak koştuklarınızdan korkacağım?” şeklinde cevap verdiği bildirilmektedir. Bediüzzaman, bu âyet-i kerimeyi naklettikten sonra, “millet-i İbrahim” sırrıyla, Hazret-i İbrahim Aleyhisselâma uymamız gerektiğini belirtir. Burada, Kur’ân’ın ölçüsünü ortaya koymuş, hadiseyi onun ışığın

"O, Kur'ân'ın adamı"

28 Şubat döneminde, Bediüzzaman ve Risale-i Nur’un zulüm karşısındaki tavrı ile ilgili olarak Akit gazetesinin Ümit Şimşek ile yaptığı ve 19-26 Temmuz 1998 tarihleri arasında sekiz gün süreyle tam sayfa olarak yayınladığı röportajın birinci bölümü. Ramazan Gözübüyük sordu, Ümit Şimşek cevaplandırdı:   -1- Bize Üstadı nasıl anlatabilirsiniz? Üstadı kısaca tanıtmak mümkün değil; ama ona tanımaya yardımcı olacak bazı noktalara kısaca işaret etmek mümkün. Bir defa, Üstadı tanımak için iki şeye öncelikle dikkat etmek gerekir: Birincisi, onun hayatına daima Kur’ân ışığında bakmak lâzımdır. Eğer Kur’ân’ı tamamıyla okur, bütününü dikkate alır, onun insanlara sürekli ikazlarını hayalimizin bir köşesinde canlı tutarsak, Bediüzzaman’ın hareketlerinde, üslûbunda, mesleğinde takip ettiği amaçlarında bir mânâ bulabiliriz. İkinci olarak, Bediüzzaman’ı geçmişe değil, geleceğe bakarak anlamaya çalışmalıyız. Çünkü o geçmişte yaşayan bir insan değildir. Hattâ günümüzde yaşayan bir insan da değildir. Onun

. . . Ve Ahmet Taşgetiren haklı çıktı

Resim
İ slâmî camianın önemli isimlerinden Ahmet Taşgetiren’in kuruluşundan bu yana emek verdiği Altınoluk dergisi ile yolu ayrıldı. Ahmet Taşgetiren, bu ayın başlarında katıldığı bir televizyon programında “12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat döneminde yazdım, kendimi bu zamandaki kadar kısıtlı bir duygu içinde görmedim” şeklinde bir cümle kullanmış, bunun üzerine sosyal ve asosyal medyanın tümünde birden bir linç kampanyasının hedefi haline gelmişti. Son olarak, Taşgetiren’den, 33 yıldır hizmet ettiği Altınoluk dergisi ile Karar gazetesindeki yazıları arasında bir tercih yapması istendi. Taşgetiren, yazılarından vazgeçmeyeceğini bildirince, derginin doğumundan bu yana kesintisiz şekilde devam eden bir beraberlik sonlanmış oldu. Altınoluk dergisi, 1986 Mart’ında Taşgetiren’in attığı “Andını Hatırla” başlığıyla yayın hayatına atılmıştı. Derginin ilk sayısında, o zaman Tercüman gazetesinde çalışmakta olan Ahmet Taşgetiren’in “Sonsuz Bîat” başlıklı yazısı, Ahmed Maraşlı imzasıyla yayınlanmıştı. Yazı,

Kur'ân medeniyetinin temelinde güzel söz var

Resim
K ur’an Buluşmalarının 220. bölümünde yetim ve kadın hakları ile miras hukukuna dair âyetler gündemimizdeydi. Nisâ sûresinin 5-8. âyetlerini okurken, kendimizi bir fazilet medeniyetinin adım adım inşasını âdeta gözümüzle görüyormuş halde bulduk. Âyetler sadece herkesin hakkını bildirmekle kalmıyor, bunu yaparken insanların içindeki fazilet tohumlarının da yeşermesine zemin hazırlayan öğütler veriyordu. Bunlar arasında en dikkat çekici olanı ise, güzel söz ile ilgili olan öğütler idi. Gerek miras taksimi sırasında, gerekse aklı başında olmayan kimselere karşı Kur’ân bize güzel ve gönül alıcı sözler söylemeyi emrediyordu. Aynı öğüt, daha başka sûrelerde de farklı vesilelerle tekrarlanıyordu. Gördüğümüz örneklerden birkaç tanesi: Kullarıma şunu da söyle ki, sözün en güzelini söylesinler. Yoksa Şeytan aralarına fesat sokar. Çünkü Şeytan insana apaçık bir düşmandır. İsrâ, 17:53 Güzel bir söz, bir affediş, ardından eziyet gelen sadakadan daha hayırlıdır. Allah ise Ganî ve Halîmdir. Bakara, 2

Türkçeyi sırtından hançerleyenler

Resim
  Yazar Muhsin Mete, “ Türkçeye Sırtını Dönenler ” başlıklı yazısında kültür hayatımızın içine düştüğü durumu, bir yayınevi listesiyle dile getirdi. Karar gazetesindeki yazısında, Mete, bir kitap fuarına katılan yayınevlerinin adlarından meydana gelen uzunca bir liste sundu. Sözümona Türkçe kitap yayınlayan bu yayınevlerinden hiçbirinin adı Türkçe değildi. Daha da ötesi, bu liste, “ Türkçeye sırtını dönen yayınevlerinin ” sadece bir bölümü idi. Biz de bu listeyi, inşaallah Türk okuyucusunun elinde bir boykot listesine dönüşmesi temennisiyle bu sütunlara alıyoruz: MUHSİN METE 15-24 Şubat tarihlerinde ATO Congresium Sergi Salonunda açılan 13. Ankara Kitap Fuarını ziyaretimde dikkatimi çeken hususlardan biri de fuara katılan yayınevlerinin isimleri oldu. Son yıllarda giderek artan bir şekilde yabancı isimlerin tercih edilmesi yayınevi isimlerinde de yaygınlık kazandı. Not defterimde kayıtlı bu isimleri bir kitap fuarı bağlamında paylaşmak istedim. Dolayısıyla sıralayacağım isimler ‘Türkçe

Nisâ sûresiyle bir medeniyet inşası

Resim
N isâ sûresini okumaya başladığımız ikinci haftada, muhteşem bir medeniyetin adım adım nasıl inşa edildiğini görmeye başladık. Sûrenin ilk âyeti insanların erkek ve kadın olarak yaratılışı ve bu ikisi üzerine aile ve akrabalık bağlarının kuruluşu, büyük bir İlâhî rahmet eseri olarak gözlerimizin önüne seriliyordu. İkinci âyetten itibaren, insan topluluklarının birbiriyle olan ilgi, münasebet ve karşılıklı hakları, en zayıf olanları en öne almak suretiyle bize öğretilmeye başladı. Bu arada, yetimlerin, özellikle yetim kızların, hemen arkasından da kadınların hakları bize hatırlatıldı. Şu farkla ki, bir yandan bu haklar bize kesin bir dille bildiriliyor ve herhangi bir hak ihlâlinin yol açacağı sonuçlara “Allah’tan korkun, pek büyük bir günahtır” gibi ifadelerle bize hatırlatılıyordu; ama âyetler bir yandan da insanların içindeki iyilik duygularını uyandırıyor ve bu suretle bir fazilet yarışına meydan açıyordu. İşte bu, İslâm medeniyetini diğer medeniyetlerden, bilhassa Batı medeniyetind

İman mutluluğumuz, korumak sorumluluğumuz - 3

PROF. DR. İSMAİL LÜTFİ ÇAKAN Önceki iki yazımızda imanımızı koruma gereğinin inançla ve söylemle ilgili konuları üzerinde bazı tespitlerde bulunmuştuk. Bu kez eylem ağırlıklı koruma yollarına yönelik kısa değerlendirmeler yapmak ve böylece konuyu tamamlayıp sonlandırmak istiyoruz. – 3 – Eylem ağırlıklı imanı koruma ilkeleri 1. Helali helal bilip ondan yararlanmak. Allah Teâlâ “ Ey iman edenler, Allah’ın size helâl kılmış olduğu güzel-temiz şeyleri haram saymayın. Hududu da aşmayın. Zira Allah haddi aşanları sevmez.” [1] buyurmaktadır. Bu âyet-i kerimenin sebeb-i nuzülü olarak şöyle bir vak’a anlatılır. İçlerinde önde gelen kimi sahabilerin de bulunduğu bir grup Osman b. Maz’un’un evinde toplanıp gündüzleri devamlı oruç tutmaya, geceleri uyumayıp namaz kılmaya, et yememeye, hanımlarla evlenmemeye vs. aralarında sözleşmişler. Bu ve bazı rivayetlerde anlatılan benzeri durumlar [2] Peygamber Efendimiz’e bildirilince Efendimiz ashâb-ı kirâmı uyarmış ve sözlerini şöyle bitirmiştir: “ Ki

Geniş rızık ve uzun ömür isteyen akrabasını gözetsin

Resim
A llah’ın insan nesline bağışladığı en büyük nimetlerden birisi olan akrabalık bağları, 218. Kur’an Buluşmasının ana konusu idi. Yüce Allah, tek bir insandan eşini, o ikisinden de diğer bütün insanları erkekler ve kadınlar olarak iki cins halinde yarattı. Sonra da onlar arasında evlilikler vasıtasıyla akrabalık bağları kurdu. Bu suretle gönülleri gönüllere bağladı, insanları halka halka genişleyen muhabbet bağlarıyla kuşattı. Bütün bu bağların üzerinde de rahmetinin, kudretinin ve hikmetinin mühürlerini bastı. Bu yüzden, akrabalık bağlarının korunmasına çok büyük önem verdiğini, gerek Kur’an’ın, gerekse Peygamberinin diliyle bize bildirdi. Bir defasında, bir adam Resulullah’a (s.a.v.) gelerek, “Beni Cehennemden kurtarıp Cennete sokacak bir ameli bana bildir” demişti. Resulullah buyurdu ki: “Hiçbir şeyi Ona ortak koşmadan Allah’a ibadet edersin. Namazı kılar, zekâtı verir, akrabayı gözetirsin.” Bir başka hadis-i şerifinde de Resulullah “Rızkının genişlemesini ve ömrünün uzamasını isteye

İstibdat muhabbeti

Resim
ÜMİT ŞİMŞEK B irbirinden farklı vesilelerle ortaya çıksa da, son zamanlarda iki önemli tartışmayı peş peşe yaşadık, hâlâ da yaşamaya devam ediyoruz. Bu tartışmalar – hakaretlerden, sövüp saymalardan, kör ve sağır tarafgirliklerden, haysiyet cellâtlıklarından ayıklandıktan sonra – derinlemesine incelenmeyi hak ediyor. Çünkü millet olarak içine girdiğimiz mücadelelerin ve bu mücadeleler içindeki sert dönemeçlerin ilerisinde bizi neyin beklediğini görmek zorundayız. Tabii ki bu arada sürprizlerle de karşılaşmamız kaçınılmaz olacak; doğru bildiğimiz yanlışlar yahut hiç bilmediğimiz doğrular belki de bizi zaman zaman ters köşeye yatıracak. Çünkü tarihi yaşarken görünen manzara, yaşanmış tarihi incelerken görünen manzara kadar net olamaz. Ve biz şu anda tarihi yaşıyoruz; şimdi yaşadıklarımızın geçmişteki veya başka coğrafyalardaki emsâlini yanlış veya eksik okuyacak olursak, hızla gelip geçtiğimiz dönemeçlerin bizi nereye çıkaracağını görmek imkânsız hale gelir ve yaşamakta olduğumuz

Nisâ sûresinde "hayat" var

Resim
A ltı seneyi geride bırakan Kur’an Buluşmalarının 217. bölümünde Nisâ sûresine geçtiğimiz hafta giriş yaptık. UTESAV organizasyonuyla MÜSİAD’ın Çobançeşme’deki genel merkezinde gerçekleşen Buluşmada, sûrenin muhtevâsına ana hatlarıyla göz attık ve sûreden örnek âyetler okuduk. Medine’de Hicretin beşinci yılında inen sûre, başta adalet, kadınlar, miras, Peygambere itaat, emanet, aile hayatı, toplumsal dayanışma, cihad, münafıklar ile Yahudi ve Hıristiyanlar olmak üzere, gerek iman ve ibadetler, gerekse toplum hayatıyla ilgili konularda son derece önemli hükümler ve dersler içeriyor. Sûrenin muhtevâsı ile ilgili bilgilerden sonra okuduğumuz örnek âyetlerden bazıları şöyle: Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan Rabbinizden sakının ki, o tek candan da eşini yarattı, ikisinden ise nice erkekler ve kadınlar türetti. Onun adını vererek birbirinizden istekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının. Şurası muhakkak ki, Allah sizi görüp gözetmektedir. E